Geziye Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesiyle başladık. Külliyenin içerisinde darüşşifa ve tıp medresesi var.  Rehberimizin anlattığına göre akıl hastaları için kullanılan müzik ve su tedavileri ya da şimdilerde filmlerde de sıkça gördüğümüz ameliyat sırasında intern öğrencilerin ameliyathanenin yukarısındaki camlı bölmesinden ameliyatı izlemesi yöntemini o zamanlar o darüşşifada da kullanmaları şaşırtan bilgilerden birkaçı. Ayrıca güzel bir havada ziyaret ederseniz çok güzel insana huzur veren de bir bahçesi var.

Gelelim asıl olaya tabii ki Edirne'ye gidip ciğer yedim ve çook lezzetliydi. Ciğerle bir problemim yok ama şişteki halini sevmeyenler bile bu halini severek yiyebilir bence çünkü hem hafif hem de ciğerin o kendini belli eden tadı kırılmış. Ayrıca yanında getirdikleri tava yoğurdu, kuru biber kızartması ve acı sos da resmen yarışıyordu birbiriyle. Zaten fotoğrafı çok güzel çekememden belli yemeğin ne kadar güzel olduğu, sabredemeyip bir an evvel yemek istemişim 😋 Biz Tarihi Ciğerci Bahri Bey ve Kemal Usta' ya gittik oradaki belli başlı bir kaç ciğerciden biriymiş sanırım. 

Bir de tabii dönerken aldıklarımız var ki onlara ayrı ayrı yazı yazılır neredeyse. Birçok şey vardı ama biz Kavala kurabiyesi, badem ezmesi, Kallavi ve Hardaliye aldık (daha ne alacaktık 😅) Kavala kurabiyesinin hazırını tükettim birçok kez ama Edirne'den alınca kendini belli etti. Ay ve küp şeklinde olanları vardı biz küp şeklini tercih ettik iyi ki de etmişiz çünkü hem boyutu hem de yumuşaklığıyla kurabiyenin lokuma en çok yaklaştığı an bence. Badem ezmesi de çok lezzetli kahvenin yanında çok güzel gidiyor. Ama Kallavi başka bir şey. Acıbadem kurabiyesinin fıstıktan yapılmış halini düşünün ve bir an evvel Edirne'ye doğru yola çıkın. Bu zamana kadar yediğim en lezzetli ve yaratıcı tatlılardan biri. Hardaliye ise üzüm ve hardal tohumlarından yapılan bir içecek türü. Alkolsüz ama tadı şaraba benziyor. 😁

Sevgiler,

hazi 💋